PKK’nın çekilme planı memnun etmedi
Bundan önceki yazımızda “Anamur ve Bozyazı’da çözüme destek yok” başlığını kullanmıştık. Aslında başlık “Anamur ve Bozyazı’da çözüm sürecine destek yok” şeklinde olması lazımdı. İşin gerçeğine bakmak gerekiyorsa, hiç kimse gerçek anlamda barışa, kardeşliğe karşı olmaz, olmamalı da. Fakat birilerinin hazırlayıp uygulamaya koyduğu, adına ne derseniz deyin, hiçbir proje şimdiye kadar Türk Milletin hayrına olmamıştır. Bu bakımdan terör örgütünün 25 Nisan 2013’de açıkladığı çekilme planı inandırıcı olmadı. Hele bu açıklamadan sonra ABD’nin ve AB’nin memnuniyet ifade eden açıklamaları kafaları biraz daha karıştırdı.
Yakın tarihimizde kısa bir gezintiye ne dersiniz?
Dünyanın en uzun ömürlü devletlerinden birini kuran Osmanlı’nın ilk kuruluşu 1299’lardadır. İstanbul’un 1453’de fethedilmesiyle imparatorluk olmuş, Kanuni Sultan Süleyman zamanında dünyanın en büyük imparatorluğu haline gelmiştir. Bu dönemden sonra duraklama dönemi ve nihayet 1699 Karlofça Antlaşmasıyla gerileme dönemi başlamıştır. Ama asıl gerileme veya çöküş, 1838’de İngilizlerle Baltalimanı anlaşmasının imzalanması ve bu durumun üç gün üç gece bayram ilan edilmesiyle başlar. Zira bu antlaşmadan sonra artık savaşmayacak, analar ağlamayacak, çocuklar öksüz ve yetim kalmayacak, eşler dul olmayacak, Osmanlı Avrupa’da söz sahibi olacaktır. Oldu mu, elbette hayır.
1839 yılında meşhur Gülhane Parkında Tanzimat fermanı ilan edildi. Halk yine bayram etti. 1854 yılında Osmanlı ilk kez borçlanır, ihtişamlı saraylar boy gösterirken de halk sokaklarda “padişahım çok yaşa” naraları attı. İtiraz edenler yuhaladı, belki taşladı, vatan haini ilan etti.
Devam edelim, yine bilindiği gibi 1876’da meşrutiyet ilan edildi. Padişah yetkilerinden bazılarını meclis-i mebusana devretti. O günlerin öne çıkan sihirli sözcükleri, adaletti, eşitlikti, hürriyetti. Sonra bunlara vatan eklendi, millet eklendi, ümmet eklendi. İşte bu dönemde Osmanlı devleti hâkimiyetindeki toprakları hızla kaybetmeye başladı. Osmanlı Devletinden kopan topluluklar prenslikler, devletçikler kurdular. Bir zaman sonra Osmanlıya karşı savaşmaya ve ülkelerini genişletmeye giriştiler. Balkan Savaşları sırasında Edirne, Kırklareli, Tekirdağ işgal edildi. Düşman orduları İstanbul yakınlarında Çatalca’ya kadar gelip dayandı.
Avrupa’da, Balkanlar’da Kuzey Afrika’da büyük topak kayıpları yaşandı. Bazen bir mermi bile sıkılmadan şehirler, bölgeler elden çıktı. Osmanlı topraklarında Avrupa devletleri çeşitli imtiyazlar elde etti. Mesela demiryolları Alman, Fransız, Belçikalı şirketlerin kontrolündeydi. Posta, telefon, telgraf İngilizlerin elindeydi. Ticaret tamamen azınlıkların ilgi alanına giriyordu. Araplar, batılı emperyalist devletlerle işbirliği yapıp Osmanlıya karşı isyan bayrağını açmış, Ermeniler, Rus, Fransız, İngiliz desteğiyle bulundukları topraklarda isyanlar çıkarıyordu.
1914’de bir oldubitti ile Osmanlı kendini 1. dünya savaşının içinde buldu. İşte 1915 Çanakkale Savaşları bu dönemde tarihin akışını değiştiren bir zaferle sonuçlandı. Dünyanın en gelişmiş orduları acı bir yenilginin tadına vardılar. Ama 1918’de yapılan Mondros Antlaşması ile savaşta yenilmiş olmaktan kurtulamıyordu. Antlaşmanın ağır şartlarını ileri süren galip devletler, ülkenin her tarafını işgale giriştiler.
İngilizlerin desteğinde Yunanlılar Batı Anadolu, Fransızlar Çukurova’yı Mersin, Adana, Maraş, Hatay, Gaziantep’i işgal etti. Musul Kerkük ve Irak İngilizlerin payına düşmüştü. Antalya, Konya yöresi İtalyanlardaydı. Doğu Anadolu’da ve Karadeniz kıyılarında bazı bölgeler Rusların ve Ermenilerin kontrolüne girmişti.
Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla başlayan 23 Nisan 1920’de TBMM’nin kurulması, 1923’de imzalanan Lozan antlaşması ve yine 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı ile şu günlere geldik. Büyük devletiz veya küçük devletiz tartışılabilir. Ama kabul etsek de etmesek de böyle bir mazinin mirasçılarıyız. Bize bırakılan emanete sahip çıkmak hepimizin asli borcudur. Ya bizlere bırakılan emanetlere sahip çıkacak yüceltecek, ya da emanetlere sahip çıkamayacak, elden çıkarmak zorunda kalacağız. O bakımdan herkesin Atatürk’ün gençliğe hitabını bir değil, bin defa daha okuması ve anlaması gerekiyor. Bakın büyük Atatürk ne diyor,
“Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Hüseyin ŞİNASİ
Bu haber 2249 defa okunmuştur.