Tarih, iyi bir öğretmen ve usta bir yol göstericidir. Tarih, insan topluluklarının birbirleriyle ilişkilerini, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb. faaliyetlerini yer ve zaman bildirerek bir neden-sonuç ilişkisi içinde, belgelere dayanarak objektif bir şekilde inceleyen bilim dalıdır. Bu açıdan insan topluluklarını yönetme iddiasında olan herkesin tarihi çok iyi bilmesi gerekiyor. Geçmişini bilen insan, geleceğe güvenle bakar, ileriye doğru sağlam adımlar atar. Sözümüz biraz da politikacılara…
1071 Malazgirt Meydan Savaşı Anadolu'nun yeniden Türkleşmesi ve İslamlaşması açısından önemli bir zaman dilimidir. Elbette tarihin her döneminde Küçük Asya'da (Anadolu) Türkler yaşamış, devletler ve uygarlıklar kurmuş, diğer milletlere öncülük etmişlerdir. Amerikalı ve Avrupalı kaynaklar ne kadar inkâr etseler, görmezden gelseler, yok etmeye çalışsalar da gerçek durum gün yüzüne çıkmaya başlamış, artık mızrak çuvala sığmaz olmuştur.
Anadolu'nun Türkleşmesi ve müslümanlaşmasında Büyük Selçuklu, onu takip eden Anadolu Selçukluların, İlhanlılların, Anadolu Beyliklerinin, Osmanlının ve nihayet Türkiye Cumhuriyetinin etki ve katkıları büyüktür.
1096 yılında başlayan Haçlı Savaşları ve bunu karşılayan Seçluklu Sultanları, savaşlarda büyük kahramanlık örnekleri sergileyen asker ve komutanlara ödül olarak bazı bölgeleri yaylak ve yurt olarak verir. Karamanoğullarının 1215'lerde Ereğli'yi ele geçirmesi, 1228'de Ermenek, Mut Gülnar arasını Ermeni ve Rumlardan almasıyla Taşeli Yöresi Türkleşmeye başlar.
Türkler ilk olarak bir bölgeye küçük obalar halinde sürüleriyle gelir, kendileri için uygun olan yerleri bölge egemenlerinden kiralama yoluna giderler. Yerli halk bundan rahatsız olur. Öte yandan Taşeli bölgesine yerleşen oba ve aşiretlerinde yerleşik halktan şikâyetleri üzerine Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat, Nurettin Bey yönetimindeki Avşar güçlerini Ermenek yöresini almak üzere görevlendirir. Nurettin Bey ve arkadaşları Balgusan yakınlarına yerleşir, altı aylık bir kuşatma sonrası önce Ermenek sonra Mut ve Gülnar Kalelerini alır. Kale anahtarlarını Selçuklu Sultanına sunar. Sultan memnun olur ve bölgeyi dirlik olarak Nurettin Beye verir. Daha sonra yerine oğlu Karaman Bey geçer. Kendisi Baha İshak ve İlyas silsilesine katılır. Karaman Bey ve devamındaki beyler, beylik merkezi olarak Ermenek ve Balgusan’ı seçer.
Sultan I. Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra Konya Selçuklu Saarayında ardı arkası gelmeyen taht kavgaları yaşanır. 1277'de Karamanoğlu I.Mehmet Bey Konya'yı alır ve Cimri adında birini Sultan ilan eder. Meşhur buyruğunu açıklar. "Bundan böyle divanda, dergâh, pazarda Türkçeden başka dil kullanılmaya". Bu ferman yayınlanmaya yayınlanır fakat aradan geçen zaman içinde sarayda devlet işlerinde Arapça, farsça kullanılmaya devam edilir. Karamanoğulları Beyliği bazı kesintilerle birlikte Fatih sultan Mehmet dönemine kadar devam eder.
Osmanlı Beyliğinin ilk kuruluşu 1299-1301 şeklinde ifade edilir. Beyliğin kuruluşu yine Konya Selçuklu Sultanlığı kanalı ile olur. Sultan III.Alaaddin Keykubat, Ertuğrul Bey ve aşiretine Söğüt dolaylarını yazlık, Domaniç yaylalarını kışlık olarak verir. Önce Selçuklu, arkasından İlhanlı egemenliği zayıflayınca Söğüt'te Osmanlı Beyliği 1299'da ilan edilir. Osmanlı Beyliği ilk olarak Bizans şehirlerine ve kentlerine doğru genişler. Daha sonra diğer beylikleri de içine katarak büyür. Yıldırım I.Beyazıt döneminde Anadolu'da birliği büyük ölçüde sağlar. Ancak 1402'deki Ankara savaşları sonunda Timurlenk'in de göz yumması ile Anadolu'da beylikler yeniden canlanır. Osmanlı Devleti biri Rumeli'de diğeri Anadolu'da olmak üzere ikiye ayrılır.
Yıldırım I.Beyazıt’ın ölümü ve Timur'un Semerkant’a çekilmesinden sonra Osmanlı Devletinde bir fetret ve geçiş dönemi yaşanır. Sultan I.Mehmet (Çelebi Mehmet) onbeş yıl devam eden bu kardeş ve saltanat kavgasından başarı ile çıkar Osmanlı hem doğuda hem batıda genişlemeye başlar. Sultan II. Murat, Osmanlı egemenliğinde tahta iki defa çıkan tek padişahtır. Saltanattan çekilir ve yerini çocuk yaşta II. Mehmet’e bırakır. Ancak Avrupa'da yeni bir Haçlı tehlikesi ortaya çıkınca yeniden başa geçer ve önce Varna'da daha sonra Kosova'da düşmanı karşılar, büyük zafer kazanır. 1451'de vefat edince II. Mehmet yeniden tahta çıkar.
29 Mayıs 1453'de Fatih Sultan II. Mehmet ile Bizans İmparatorluğu ve batılı destekçileri arasında geçen zorlu savaşlar sonucu İstanbul, Osmanlı egemenliğine geçerken, bir devir kapanıp yeni bir dönem başlamıştır. İstanbul’un Fethi pek çok bakımdan önemli bir dönüm noktasıdır. Bizans İmparatorluğu tarih sahnesinden silinmiş, yerine yeni bir İmparatorluk olarak Osmanlı İmparatorluğu ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu batıda Avrupa içlerine kadar, doğuda İran'a ve güneyde Suriye'ye doğru egemenlik alanını genişletmiş büyük bir devlet haline gelmiştir.
Anadolu'da Karamanlılar, Trabzon'da Pontus Devleti, doğu Anadolu'da Akkoyunlu Devleti ortadan kaldırılmış, güneyde Memluklar ile yer yer çatışmalar ve savaşlar yaşanmış. 1514'da Safeviler ile Çaldıran Savaşı yaşanmış, 1516'da Memluklarla Osmanlı arasında Mercidabık savaşı meydana gelmiş. 1517'de Mısır-Kahire yakınlarında Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı ordusu, Sultanı Tomanbay yönetimindeki Memluk Ordusunu Ridaniye savaşlarında ağır bir yenilgiye uğratmış. Bu savaş sonrası Arabistan’ın önemli bir bölümü, Kuzey Afrika Osmanlı egemenliğine geçmiş.
Gerek 1516'daki Mercidabık, gerekse 1517 Ridaniye Savaşları sırasında Memluk Sultanı Tomanbay’ın ordusu, Osmanlı ordusuna göre birçok bakımdan üstündür. Ancak Osmanlı ordusu günün şartlarına göre gelişmiş silah gücüne sahiptir. Sonuç olarak savaşı Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu kazanır. Memluk sultanı Tomanbay esir düşer. Yavuz Sultan Selim ile aralarında bir konuşma geçer;
Sultan Selim: Büyük bir ordun, zengin bir halkın vardı bu savaşı neden kaybettin?
Sultan Tomanbay: Evet büyük bir ordum, zengin bir ülkem vardı, ama sizin ordunuzun toplarından elimizde yoktu.
Sultan Selim: Neden siz de topla savaşmadınız?
Sultan Tomanbay: Büyüklerimizden, kılıçla, okla yayla savaşmayı öğrendik. Sizin toplarınızın önünde duramadık.
Burada Sultan Selim, tarihe geçecek cevabını verir. İmdi top devri.
Hangi alanda olursa olsun, bir savaşa girmişsen düşmanından daha güçlü silahlara ve kullanma gücüne sahip olmak zorundasın. Bu güce sahip değilsin girdiğin savaşı kaybetmen kaçınılmazdır. Daha önce bir yazımızda sözünü etmiştik. Devletler ve milletler için “silah, gıda, ilaç ve su” stratejik öneme sahip bir alanlardır.
Stratejik açıdan her alanda güçlü olmak, savaşın olduğu kadar barışın da güvencesidir. Güçlü değilsen ezik kalmaya, savaşlarda yenilmeye mahkûmsun.
Bitirelim
Sağlık, mutluluk ve esenlik dileklerimizle, hoşça kalın.
Bu haber 48 defa okunmuştur.