gazete anamur
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı


Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Sponsor Alanı


EN ÇOK OKUNANLAR

Dost Siteler

HAVA DURUMU

ANAMUR

Saat

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 18  
»Bugün 35  
»Toplam 15387548  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.236.86.184
» Bu sitemizi ziyaretiniz

  Devlet yönetim anlayışı ve sorunlar…

Hüseyin SİNASİ

26 Kas?m 2022, 22:31

Hüseyin SİNASİ

                       

Cumhurbaşkanlığı forsu ve armasında onaltı yıldız, ortada bir güneş yer alır. Bu yıldızların her biri tarihte kurulmuş büyük Türk devletlerini ve ortadaki güneş ise Türkiye Cumhuriyetini temsil eder.

Yapılan bilimsel araştırma, kazı ve elde edilen bulgulara göre, Türklerin devlet geleneği on, onbeş bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Tarihi Türk devlet geleneğinde, başta bir kağan ve hanımı, danışacağı bir kurultay bulunur. Hakan veya kağan, egemen olduğu toprakları güvendiği bir beye veya bir komutana bırakır. Zamanla devleti temsil eden kurucu aile veya sülale zayıflar yerini bu beyler ve komutanlar alır. Devletin adı onunla anılmaya başlar. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı’nın kuruluşu bu mantık içindedir.

Büyük ve geniş bir alana yayılmış Büyük Selçuklu İmparatorluğu zayıflamış yerini Anadolu’da Anadolu Selçuklu Devletine bırakmış, onun da zayıflaması ile Anadolu Beylikleri kurulmuş. Bu beyliklerden birinden de Osmanlı İmparatorluğu çıkmış. Türkiye Cumhuriyeti de Selçuklu ve Osmanlı Devletinin bir devamıdır.

Selçuklu ve Osmanlılarda egemenlik hakkı devletin kurucusu aileye aittir. Çoğu zaman olduğu gibi devleti yönetme hakkı, babadan oğula geçen bir saltanat veya hanedanlıktır. Bu durum Anadolu Beyliklerinde de aynıdır. Örneğin Karamanoğullarında beylik, babadan sonra büyük oğula geçer.

Türk devlet geleneği ve töreye sımsıkı bağlı olan Selçuklularda ve Osmanlılarda ilk zamanlarda, beylik, sultanlık konusunda bir kavgaya rastlanmaz, fakat devlet büyüdükçe, topraklar genişledikçe, çeşitli kültürlerle karıştıkça, iç çekişmeler, kavgalar, savaşlar, saraydaki kadınların, cariyelerin, devşirme vezirlerin hile ve düzenbazlıkları ile karşılaşıyoruz.

Yıldırım Beyazıt ile Timur orduları arasındaki 1402 Ankara savaşı sonrası dağılan Osmanlı egemenliğinde kimin devletin başına geçeceği kardeş savaşlarına neden olmuş ve Çelebi Mehmet bu savaşları kazanmış, dağınıklığı ortadan kaldırmıştır. Çelebi Mehmet’ten sonra oğlu Murat tahta geçmiş, ondan sonra 2. Mehmet yani Fatih Sultan Mehmet tahta geçmiştir. II. Beyazıt ve şehzade Cem Sultan arasındaki savaşlar bilinen şeylerdir. II. Beyazıt ile oğlu Selim (Yavuz Sultan Selim) arasında yaşananlar, Kanuni Sultan Süleyman ile oğlu Mustafa’nın boğdurulması. III. Mehmed’in tahta geçer geçmez kendi oğlu dâhil 19 kardeşini boğdurduğu olaylar, kolay unutulacak şeyler değildir.

Selçuklularda ve Osmanlılarda ilk kuruluş dönemlerinde saraydan yönetim şekli yoktur. Otağ adı verilen devlet çadırlarında bey veya sultan, vezirleri, komutanlar, kadınanalar, bilim adamları yönetimde söz sahibidir. Ne var ki beylik genişleyip devlet haline geldikçe, konar-göçer yaşam biçimi terk edilmiş yerleşik düzene geçilmiş, saraylara, konaklara taşınılmış, Rum, Ermeni, Yahudi gibi yerleşiklerin, sosyal, kültürel, dini yaşayışlarından etkilenilmiş, Türk ve İslam anlayışı törpülenmiş, yarı Türk ve Müslüman, yarı Hıristiyan, Rum, Ermeni veya diğer bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.

Bu durum, Selçuklu ve Osmanlı devletinin her bakımdan güçlü olduğu dönemlerde bir sorun yaratmaz. Zira devletin egemen olduğu yerde yaşayan Hıristiyan veya Musevi halk haraçlarını verir, köyünde, kentinde işine gücüne bakardı. Fakat devletin gücünün zayıflamaya, gelir kaynakları azalmaya, hatta tükenmeye başlaması ile Müslüman halk hızla yoksullaşır, zayıf düşerken Hıristiyan kesim zenginleşmeye, her alanda söz sahibi olmaya başlar.

Selçuklularda, Beyliliklerde, Karamanoğullarında, Osmanlılarda halktan veya komutanlardan, vezirlerden hiç biri çıkıp beylik, sultanlık, padişahlık, şahlık iddiasına bulunmamış, gücü yetiyorsa aileden birini desteklemiş devletin başına geçmesini sağlamıştır. Bu anlayış günümüzde birçok ülkede hala yaşamaya devam eder. Avrupa ve İngiltere demokrasinin, uygarlığın beşiği olduklarını iddia etmelerine rağmen İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İspanya, Norveç gibi birçok ülke sembolik bile olsa kral ve kraliçe tarafından yönetilir. Asya da, Afrika’da Amerikan-İngiliz eksenli birçok ülke de hanedanlar, kral, emir, şah gibi sanlarla ülkeye yönetmeye, hüküm vermeye devam ediyor.   Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devletinde egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik yasama, yürütme ve yargı organları tarafından yerine getirilir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, TBMM yasama organıdır, hükümet veya bakanlar kurulu yürütme organı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve mahkemeler yargı gücüdür.

Son zamanlarda devletin gücünü temsil eden bu organların nasıl kullanılacağı konusunda yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Belli bir kesim yasama, yürütme ve yargı gücünün tek elde toplanması yani güçler birliğini savunurken, diğer bir kesim bu organların ayrı ve bağımsız olmasını yani güçler ayrılığını ileri sürer. Ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarının çözümü için düşünülen 2017 Anayasa değişikliği ve 2018 seçimleri sonrası işlemeye başlayan Cumhurbaşkanlığı yönetim ve hükümet sisteminde yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinin içine geçtiği görülmektedir.

Ülkemizde yaşanmakta olan sorunların biraz da bu kavgalardan kaynaklandığını unutmamak lazım.

Görüşmek üzere, hoşça ve sağlıcakla kalın…

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber 377 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
Kısır döngü, enflasyon, faiz, döviz, borçlanma.18 Eyl?l 2024

Sponsor Alanı


SON HABERLER

Sponsor Alanı

 

Son Dakika Haber

Sponsor Alanı

 

Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN)
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Gazete Anamur