OH ŞÜKÜRLER OLSUN YÜCE DİVANA GİTMEDİLER
Mahkemeler, kişilerin hak aradığı ve haksızlıklar karşısında korundukları erklerdir.
İnsan, nefsinin esiridir.
Kimi zaman şeytana uyup, kötü ve hoş olmayan iş ve icraatlar yapabilir.
Bu suçu işleyen, bir devlet görevlisi, ya da makam ve mevkii sahibiyse, birilerinin hakkının yendiği anlamına gelir.
Kişiler, işgal ettikleri ya da görevli bulundukları makamları, şerefleri gibi korumak ve kollamakla da yükümlüdürler.
Görev namustur.
İnsanlar da görevleri süresince bulundukları makamın, zarar görmemesi en iyi ve şeffaf bir şekilde idare edilmesinden sorumludurlar.
Olur ya kimileri bu sorumlulukları, kötü emellerine alet edebilirler, hak ihlali yapabilirler, yolsuzluk ve rüşvete bulaşabilirler.
Bunun tam tersi bir durumda söz konusu olabilir. Kişi çok dürüst ve temiz olmasına karşın; bir iftiraya, bir karalamaya, bir suçlanmaya da maruz kalabilir.
Her iki durumda da, aklanma ve iftiradan kurtulmanın yeri neresidir?
Elbette mahkemeler.
Bizde mahkemeler, dünyada olduğu gibi çeşit çeşittir.
Vatandaşların yargılanması, memurların yargılanması, vali ve kaymakamların yargılanması belli bir izin ve kurala bağlanmıştır.
Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, milletvekilleri, savcı ve hâkimlerle, Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları gibi üst düzey yöneticilerin yargılanması da izin ve kurala bağlanmıştır.
Bu gibi yöneticilerin yargılanması; Yüce Divan sıfatıyla yetkili Anayasa Mahkemesi’nde yapılabilmektedir.
Dört eski bakanla ilgili prosüdürü hatırladınız değil mi? Komisyon kuruldu. Oradan “HAYIR” kararı çıktı, ardından TBMM’sinde her biri için yargılansınlar mı, yargılanmasınlar mı diye ayrı ayrı oylama yapıldı.
Hamd olsun, seçilmiş değerli vekillerimiz hür iradeleri ve yüksek vicdanlarının sesine kulak vererek; bu Bakanların Yüce Divan’da yargılanmalarına gerek yoktur yönünde karar verdiler.
Buraya kadar olan her şey; teamüllere uymasa da hukuka ve mevcut sisteme uygundur.
Acaba bu karar; mevcut İslam’a ve mevcut vicdana da uygun mudur?
Ş. Tayyar oylamada yargılansınlar yönünde “EVET” oyu veren AKP’li vekiller için; “HAİNLER” sıfatını uygun bulmuş. Vicdanlarının sesine kulak vermek: HAİNLİK midir?
S. Başbakan, “Bu 17-25 Aralık Operasyonlarının hükümetimize karşı bir darbe teşebbüsü olduğu kanıtlanmıştır.” Derken S. Erdoğan’da, “Bana neden 276 çıkmadı diye sormanızı beklerdim” şeklinde oldukça veciz ve vicdanları rahatlatan(!) birer açıklama yapmışlardır.
S. Erdoğan ve AKP’nin hatırı sayılır kurmaylarının MHP’li Sayın Koray AYDIN’ın Yüce Divan’a sevkinde söylediklerini hatırlayanınız var mı acaba? Oysa Sayın Aydın, “Beni lütfen Yüce Divan’a gönderiniz!”beyanında da bulunmasına rağmen.
Ne oldu şimdi?
Bunlar gerçekten de Paralel Yapı’nın bir komplosu muydu, değil miydi, rüşvet var mıydı, yok muydu? Bende KOMPLO değilmiş ki, “Yüce Divan’a gitmekten tırstılar, ödleri koptu” kanaati daha ağır bastı. Aksaray toplantısı meyvesini vermiş mi oldu?
Bu divandan yırttık. Acaba büyük Divan’da ne yapacağız, kimleri nasıl ayarlayacağız?
Sayın Koray Aydın, 11-0 gibi bir oyla aklanmasına rağmen burun kıvıran AKP’liler bu durumda ne yapacaklar, halkın yüzüne nasıl bakacaklar merak etmekteyim?
“Oh şükürler olsun Yüce Divan’a gitmediler” diye sevinecekler mi?
TBMM’de RET oyu veren AKP’li sayın vekiller; acaba oylama akşamı, rahat uyuyabildiler mi? Yoksa suça ve günaha neden ortak olduk diye tedirgin mi oldular.
Esen kalınız.
Nazım PEKER
Bu haber 1803 defa okunmuştur.