OSMANLICA VE AK SARAY
Bize vicdanı hür, irfanı hür, üreten insanlar mı lazım yoksa, biat kültürlü düşünmeyen, irdelemeyen, üretmeyen insanlar mı?
Türkiye son on yıldır her alanda dökülüyor. Fakat eğitim alanında da bitmek üzere: Türkiye matematik de, 43 ülke içinde sondan ikinci. Fen alanında sondan üçüncü, okuma ve anlamada da 38 inci, Yani Türkiye bu alanda ilk onların içinde değil.
Şimdi tutmuşlar Osmanlıca’yı zorunlu ders olarak okutacaklarmış.
Kimi geri zekâlılar, Osmanlıca’yı terk ettiğimiz için cahil kaldığımızı ve dedelerimizin mezar taşını okuyamadıklarını söylemekteler.
Onlara şunu sorayım; Osmanlıca bir dil miydi? Osmanlıca’yı okumak kolay mıydı? (Bu Dilcilerin alanı ya)
Eğer böyle olsaydı; Osmanlı döneminde neden bu milletin okuma-yazma oranı yüzde üçlerdeydi? Köye gelen bir mektubu okutmak ya da askere mektup yazmak için neden mumla okuma-yazma bilen aranırdı.
Dedeyin mezar taşına gelince; orada ne yazacak? Aya çıkmanın formülü mü? Ya da, fen bilimlerinin şifreleri mi? Ora da ancak: Adı, sanı, doğum ve ölüm tarihi yazar.
Sen dedeyin mezar taşını okuyuncaya kadar git bir Fatiha oku olmaz mı?
Elli yıldır, altmış yıldır bu işin içinde olanlar bile bugün, Osmanlıca’yı hâlâ doğru dürüst okuyamamaktadırlar.
Ne zamanki bu ülke Latin harflerine geçti, ülkenin okur-yazar oranı yüzde doksanlara vardı. Siz muktedir iseniz. Bu ülkede ilmin önünü açacak, bu ülkeyi medeni ülkeler arasına sokacak formülleri bulun ve onları bu ülkenin evlatlarının istifadesine sunun.
Bilim adamlarının çalışmalarını, İngilizce yaparlarsa yüksek notla, Türkçe yaparlarsa küçük notla değerlendirme sevdasından vaz geçiniz.
Efendim hükümetin bütün bakanları ve AKP’nin bütün saygın vekilleri Kaç Ak Saray’ın savunmasındalar. “Efendim Türkiye’nin guru imiş, Putin ve Papa orada ağırlanmış, S. Erdoğan’ını malı değilmiş” gibi. Akıllarına ne gelirse savunma amaçlı söylemekteler.
Osmanlı 600 yüz yıl tarih sahnesinde kaldı mı? Kaldı
.
Osmanlı önce Bursa sonra Edirne’yi Payitaht-Başkent yaptı mı? Yaptı.
Osmanlı’nın Bursa’daki Saraylarını Allah rızası için sayar mısınız?
Yok ki sayacaksınız!
Edirne’deki Saraylarının sayar mısınız?
Yok ki sayasınız?
Peki bu dönemde Osmanlı’nın ziyaretçileri yok muydu? Osmanlı’nın Prestiji ayaklar altında mıydı?
Gelelim İstanbul’a:
Padişahlar, yükselme döneminin sonuna kadar hep cephelerdeydi. Onların Saraylarda kalacak zamanları bile yoktu.
Onun içinde o dönemde: Saray denecek doğru dürüst bir yapı yoktu.
Osmanlı Saray hastalığına; Duraklama ve Gerileme döneminde bulaşmıştır.
Onların gerekçesi de şimdiki gerekçe ile aynıydı:
Kasası boşalmış, orduları kifayetsiz, bilim ve teknolojide yaya kalmış bir devleti ayakta tutmanın yollarını SARAYLAR yaptırmakta bulmuşlardı.
Ama her yapılan SARAY, Osmanlıya prestij ve görkem değil, masraf ve israf olarak dönmekteydi.
Bunların sonucu, hepinizin malumu: O koskoca Devlet-i Aliyeyi Osmaniye tarihin çöplüğünde yerini aldı.
Saraylar Osmanlıyı kurtarmış mıydı?
Halkının yarısı çöplükten, ana baba sofrasından geçinen bir ülkenin SARYLARA değil, teknolojiye, kalkınmaya yönelik yatırımlara ihtiyacı vardır.
Şöyle bir hatırlatalım dedik.
Esen kalınız.
Nazım PEKER
Bu haber 1825 defa okunmuştur.
