gazete anamur
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı


Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Sponsor Alanı


EN ÇOK OKUNANLAR

Dost Siteler

HAVA DURUMU

ANAMUR

Saat

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 17  
»Bugün 525  
»Toplam 15555114  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.145.179.30
» Bu sitemizi ziyaretiniz

KUŞ BEYİNLİ

Mustafa YILDIZ

30 Aral?k 2013, 04:51

Mustafa YILDIZ

                            KUŞ BEYİNLİ

İnsanlara bu deyimden farklı olarak sıfatlar yakıştırabilirsiniz. Beyninin kuş beynine benzetilmesinin özelliği ise aklı, muhakeme gücü, karar verme yeteneği gibi kabiliyetleri içine alması bakımından önemlidir. Akılsız, aptal, geri zekâlı da diyebilirsiniz. Kuş beyinli dememekle bütün bunları kastetmekle beraber küçümsemeyi de yanına koymuş oluyorsunuz. Muhatap olmama, önemsememe,  kıymet vermeme gibi. Eğer birine bu sıfatı yakıştırmışsanız başka bir söze hacet duymamak gerekir.

Aslında tam anlatmak istediğim şu olsa gerekir. Beynini, aklını kiraya verenler. Her şeyin kiralandığını duydum da bunu duymamıştım diyebilirsiniz.

Gönlünü kaptıranlar, aşık olanlar, tapanlar olduğu gibi aklını kiralayanlar da vardır. Kimisi bunu manen yaşar, o uğurda çaba sarf eder, zaman ayırır, düşünce geliştirir, yine de bir akıl işi vardır. Beyinlerini kiraya verenlerin böyle bir çaba ve gayret göstermelerine gerek olmadığı gibi düşünmelerine de hacet yoktur. Tüm pansiyon kiralık olduklarında akılla da işleri kalmamıştır.

Bir de FANATİK deyimi vardır. Sabit fikirli, olanları da bu gruba dahil edebiliriz. Fanatik durumundakiler için taraftarı oldukları grup, küme, oluşun her neyin içindelerse dünyaları ondan ibaret. Başkaca bir düşünce, akıl etme, farklı bir yere bakmayı asla akıllarının ucuna getirmezler. “At gölüğü” sanki birazcık uyar gibi. Atı harmanda, düven sürmeye koştuklarında sap içinde döneceği yerden başka yeri görmesiler diye gözlük takarlar. Onlar da sadece göreceği yeri görür farklı yerleri göremediği için devamlı dövenin dönmesi gerektiği yerde saatlerce samanı sap etmek için döner dururlar.

Sabit fikirliler ise inançları bakımından tek doğru kabullendikleri, doğru olarak öğrendikleri her ne ise aksini, benzerini, farklılarını asla kabullenmezler. Şartlanmak belki biraz bu deyime yakın ama bir fikri bir eylemdir. Fikri sabitlik şartsız kabullendikleri düşüncelerinde değişikliğe, yeni kabullenişlere, doğrulara, dış etkiye tamamen kapanmış olmanın adıdır. Tek doğru kabullerini değiştirmeniz için resetlemeniz gerekir. Yani düşüncelerini silip yeniden programlama. Bu istisnaidir. İnsanlar için yaşanılan saklayıcı olaylar sonunda ancak mümkünü kabildir.

İşte bu saydıklarımız insanların düşünce sistemindeki hastalıklarından mütevelli meydana gelen olasılıklardır.

Bir grubun, bir kümenin, bir görüşün, bir camiyetin, bir cemaatin, bir kulübün içinde bulunup her şart ve zeminde savunucusu olanların durumu bundan ibarettir.

Kesin doğruluk derecesinde kabullendiğimiz her türlü kabulleniş, bizi düşünmekten, yorumlamaktan, analiz yapmaktan, farklılıkları görmekten, etrafımıza bakmaktan alıkoyuyor ise bu hastalığın illetiyle yaşıyor oluruz ve farkında olmadan dahil olduklarımızın günahlarına ortak oluruz.

İnsanın en büyük özelliği olan düşünme, yorumlama, akıl yürütme yeteneğini elinden aldığınızda geriye sadece hayvanlara benzeyen kısmı kalır. Bu da eksik insan demektir. Bir başka deyişle, tabiri caizse eğer, insan değildir. Başlıca sahip olduğumuz akıl denen kıymetimizi çok iyi kullanmalı, yorumlamalı, düşünmeli, kıyaslamalı ki kendimizi tanılamalıyız. Bunların eksikliğinde “güdülen bir sürü” durumunda, güdücülerin payandası oluruz. Gönül verdiklerimizin gönül verme değerliliği şeklinde anlayabiliriz.

İman ettiklerimizle iman etmemiz gerekenleri kıyasta zorluğumuz varsa, iman ettiklerimizin düşüncelerimiz üzerindeki tahakkümünün etkisidir. Bir başka şekliyle imanımızın mihengini oluşturan doğrularla, iman ettiğimiz olay ve olguları değerlendirme kabiliyetimiz tamamen düşünce sistemimizin hür ve bağımsızlığı ile ilgilidir. İmanımıza uyan davranışlarla uymayan davranışları mutlaka mihenk taşına vurmalı, ölçmeli, değerlendirmeliyiz. Aksi halde bunu yapmamız engelleniyor, soru soramıyor, kalbimiz, gönlümüz iç huzurumuz en ufak çabalarla endişeliyse imanımızla çatışma halinde olduğumuzun bilincinde olmalıyız.

Türkiye’deki siyasi parti oluşumları, cemaatler, kulüpler, takımlar, dernekler, vakıflar, her ne ad ve şekil altında olsun, kendi üyelerini bağımlılaştırma, zihni köle yapma, algısını yönetme, sömürme yolunu gütmektedir.

Diyelim ki A takımı taraftarları oyun kuralları içerisinde kendi takımları ile verilen kararları kuralsızlık, aynı karar öbür takım için ise tam bir kural uygulaması gibi görmektedir.

Bir dernek üyesi dernekle ilgili her türlü alışkanlık ve olayları haklı bir sebebe bağlayarak aksini düşünmemekte veya düşünmekten alıkonulmaktadır.

Siyasi parti fanatikleri kendi siyasetleri ile ilgili yapılanların yanlışlığına bulunan bütün kalıpları uygun bulmakta, yanlışlığını gördüğü olaylarda uygunluk dolandırıcılığının nasıl bulunacağını ilgi ile takip etmektedir. Son zamanlarda benim hırsızım seninkilerden iyiye, hırsızlığın meşru sebeplerden dolay,ı yani millet malı değil, hayır içindi, bunu şu amaç için kullanacaktık giydirmelerine inandırılır duruma getirilmiş bulunmaktayız.

Hukuk açısından bir vatandaşa uygulanan muamele normal seyrinde ve hukuka uygun görünmekte aynı muamele başka vatandaşlara uygulama aşamasında tam bir hukuksuzluk örneği gösterilebilmektedir.

Daha önce dost, müttefik, ortak, istişaremizin dorukta olduklarıyla başkalarının ilişki kurmalarını basitlik olarak nitelemekteyiz.

Menfaatimize uygun davrananları cihanın makbulleri olarak alkışlarken aynı kişileri himayemiz altındaki kölelerin isyanı gibi nitelendirmekten asla geri kalmıyoruz.

Tek hakim, hüküm sahibi gibi davrananların uluhiyetleri ve kurtarıcılıklarına o kadar bağlıyız ki mezara kadar sadakatimizi her şartta tekrarlamaktan ve alkışlamaktan kendimizi alamıyoruz.

Bir yerde “Musa, İbrahim” hatta Yunus’laştırdıklarımızı diğer tarafta firavun olarak ilan etme basitliğini göstermek sıradanlaşmış olmaktadır.

Sayamayacağımız yüzlerce zıtlıkları, tezatları düşünemeyen, düşünmek istemeyen, insanlara “KUŞ BEYİNLİ” denmez de ne denir..?

Bir inat, hırs, hevâ, nefis uğruna her türlü yolsuzluğu ve suiistimali gördüğü halde yok sayma alışkanlığını gösterenlere kuş beyinli hitabı biraz basit kaçar sanırım.

Bu milletin sinesinden nice ulular, nice piri faniler, nice kahramanlar çıkmıştır. Eminim yakındır “Bahtıkara maderini kurtaracak” bir kahramanın gelmesi.

Biz Yunus’ları, Mevlana’ları, Hacı Bektaşi Veli’leri bekliyoruz. Aklın yolunu gösterip, akla hürmet edecek.

Kendilerine kul arayanlar, kul olduklarını unutanlar, hakkı, hukuku yok sayanlar bir gün hüsrana uğrayacaklar.

İşte o gün “belki yarın, belki yarından da yakın”

Mustafa YILDIZ

Bu haber 3098 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
Geçmişini bilmeyen, geleceği anlayamaz....03 Aral?k 2024

Sponsor Alanı


SON HABERLER

Sponsor Alanı

 

Son Dakika Haber

Sponsor Alanı

 

Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN)
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Gazete Anamur