gazete anamur
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı


Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Sponsor Alanı


EN ÇOK OKUNANLAR

Dost Siteler

HAVA DURUMU

ANAMUR

Saat

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 16  
»Bugün 901  
»Toplam 15036144  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 18.224.30.118
» Bu sitemizi ziyaretiniz

TÜRKİYE'DE SOL'UN YERİ, KONUMU VE ÖNEMİ

Yaşar ALICI

23 ?ubat 2014, 13:10

Yaşar ALICI

TÜRKİYE’DE SOL’UN YERİ, KONUMU VE ÖNEMİ

 

2013 Temmuz ayından beri, siz sevgili fikir dostlarımızla bir araya gelememiş olmanın yoğun iç ezgisini içinde taşıyor, ama bir türlü buluşup görüşmemiz olamıyordu.

 

Nihayet boşladığımız yerden başlayarak,  Ya Bismillah diyorum.

 

Türkiye’de Sol’un önemine geçmeden önce genel olarak Sol’un sınıfsal anlamda ortaya çıkışına, çok kısaca deyinerek, Türkiye’de Sol’un konumlanma ve tanımlanma sürecini açıklamanın, diyalektik tahlil açısından uygun olacağını düşünüyorum.

 

1789 Fransız Devrimi’nden sonra, egemen sınıf konumuna gelen burjuvazinin oluşturduğu parlamentonun sağ tarafına sermaye sınıfının temsilcileri,  sol tarafına da emekçi-üretici sınıflarının temsilcileri oturmuş.

 

Bu durum siyasi literatüre sınıfsal konumlu sağcılık ve solculuğu yerleştirmiş.

 

O tarihten sonra, sermayeci sınıf ve sınıflardan yana olan kişi, kurum ve kuruluşlara sağcı, başta işçi sınıfı olmak üzere, emekten yana olan kişi, kurum ve kuruluşa da solcu denmiş.

 

Egemenlik refleksini, çağına uygun ve uyumlu hale getirmede inanılmaz bir yetenek ve başarı gösteren sağ, siyasi iktidarını, o günden bugüne geliştirerek taşımada pekte zorlanmadan devam ettirmiş.

 

Sol ise, son derece yetkin, fikir ve düşünce adamı çıkarmış olmasına rağmen bırakın egemen sınıf olmayı olgun ve yetkin sınıf olmayı başaramamış, merkezden en uç sola, en uç soldan merkeze doğru kaymış durmuştur.

 

Bu durum Türkiye’de yaşanmış olan sosyo-ekonomik ve sosyopolitik süreç nedeniyle çok daha sorunlu ve sıkıntılı olmuş, merkezi feodal yapı Batı Emperyalizmin de işin içine girmesiyle feodal komplodor bir yapıya dönüşmüş, Kemalist dönem hariç ondan önce ve sonra da ne emperyal amaç ve hedeflerin dışına çıkabilmiş, ne de oto dinamiksel kapsamlı sınıfsal sürecin olgun ve yetkin hale gelme olanağını yakalayabilmiş.

 

Mustafa Kemal’in “Mütareke Tipi Sol” kavramının üstüne, nispi olarak 1965–1980 arasında çıkmış ise de esas olarak özürlülük ve mekaniklik Türkiye Sol’unun iflah olmaz hastalığı olmaya devam ede gelmiştir.

 

Genel anlamda tarihsel sürecin hâsılası olan değerler tarihsel, kültürel, toplumsal ve coğrafik değerlerle bütünleştirilip, harmanlaştırılamadığı için Türk Solcusu birey olarak bile kendi içinde “Kendisi için solcu” olamamış, homojenleşememiş, içi başka dışı başka kişi olmanın acısını, sıkıntısını ve çelişkisini yaşamaya ve yaşatmaya devam etmiştir.

 

Tarihî ve Diyalektik Materyalizm’i diline pelesenk yapmış ama o değerleri ne içteki haline getirmiş, ne de teorik ve pratik anlamda o bilimsel ve felsefi gerçekliği tahlil ve analiz yapabilmiştir.

 

Bu durum, kendisini sevmeyen dolayısıyla başkasını da sevmeyen toplum dışı gerçeklik olgusunu Türk Sol’unun alnına marka olarak yapıştırmıştır.

 

İstisnalar hariç tabii ki.

 

Yaşar ALICI

Bu haber 2290 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı


SON HABERLER

Sponsor Alanı

 

Son Dakika Haber

Sponsor Alanı

 

Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN)
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Gazete Anamur