| |||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||
Sponsor AlanıAna MenüSponsor AlanıSponsor AlanıEN ÇOK OKUNANLARHAVA DURUMUSaatSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
|
TARİHTE TÜRKLER NASIL BİLİNİYORDU?Türk asil bir ırkın adıdır. Onun için Anadolu'da yaşayan bütün milletler. Türk adı ve Türk şemsiyesi altında toplanmışlardır. TARİHTE TÜRKLER NASIL BİLİNİYORDU? Türk asil bir ırkın adıdır. Onun için Anadolu’da yaşayan bütün milletler. Türk adı ve Türk şemsiyesi altında toplanmışlardır. 1665 yılında Monsieur deThenevont, “Seyahat” isimli kitabında şöyle yazmaktadır: “ Türkler her sahada düzeni o kadar severler ki, onu korumak için hiçbir şeyi yapmaktan çekinmezler. Konan önlemlere özen gösterilmesine, ayrı bir önem verirler. Türkiye’de her şey bol ve ucuzdur. Sebze ve meyveler, bizde olduğu gibi altın fiyatına satılmaz. Satıcıların tartılarını kontrol eden memurlar, her gün satıcıları kontrol ederler. Eğer terazisi hileli ve pahalı mal satanı bulurlarsa, derhal “DEĞNEK” cezasını uygularlar ve tazminata mahkûm ederler. Öyle ki, satıcılar bu cezalardan korktukları için bırakın eksik tartmayı, malın üzerine birazda fazla koyarlar. Hal böyle olunca; meramını anlatacak kadar konuşan bir çocuğu bile pazarlara alış-verişe rahatlıkla göndermek mümkündür. Bir çocuğa eksik soğan satan bir satıcıyı zabıtaların döğdüğünü bizzat gördüm. Onun için, pazarları çok güvenilirdir. Kimse hile yapmaz ve yapmaya da yeltenmez. Cezası ağırdır. Burada (Devlet ve Adalet kapsamında) her kes hangi tabakan, hangi din ve ırktan olursa olsun dinlenir. Bir fakir, bir vezirden adalet ister. Mahkemede aynı muameleyi görür. İltimas yapılmaz. Bir Musevi de, bir Müslüman’dan aynı şekilde hak talep eder. İşler hemen halledilir. Borçlu hemen borcunu verir. Katil hemen idam edilir. Hiçbir dava, hüküm giymeden dört beş günden fazla bekletilmez. Bir yanlışlık, bir adaletsizlik olacağından hiç korkulmamalıdır.” 1791 yılında Mouradgen d’Ohson: “Dünyada esirlere, kölelere, cariyelere ve hatta kürek mahkûmlarına, Müslüman-Türklerden daha iyi bakan ve daha iyi davranan hiçbir millet yoktur.” 1836 da İstanbul’da uzun süre kalan Fransız Dr. A. Broyer- “Neuf Annees A. Costantinople” adlı eserinde: İstanbul’da yankesicilik, dolandırıcılık, anahtar uydurma, kırarak girme ve başka şekilde yapılan hırsızlıklara gelince, bu gibi olaylara nadir rastlanırdı. Ev kapılarının şöyle böyle kapandığı, esnafın umumi ahlaka itimat edip dükkânını açık bıraktığı bu muazzam payitahtta, hırsızlık vakası koca senede altıyı geçmez. Bu suçları işleyenler araştırıldığında, onların da yabancı kökenli olduğu anlaşılır.” Şimdi gelelim maksadımıza. Kendilerini “Osmanlı” ya da “Osmanlının Torunları” olarak gördüklerini söyleyenlerin, yukarıda anlatılan Osmanlı adet ve töreleriyle, ahlak ve inançlarıyla uzak yakın alakası var mı? Kim kimden nasıl hesap sorabiliyor? Bırakın sokakta can güvenliğimizi. Evimizde, çarşı ve pazarda bile güvenliğimiz var mı? Hırsızlığı artık satıcılar ve pazarcılar yapmıyor. Dini okullarda okumuş, devleti yönetenler bizzat yapmaktalar. Gün geçmiyor ki bir yolsuzluk ve rüşvet haberi ajanslara düşmesin? Biz böyle mi Osmanlı torunu olacağız ya da Osmanlı düzenini getireceğiz? Şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gerekmiyor mu?
Birazda bunları, oy vererek biz yaptırmıyor muyuz? Esen kalınız. Nazım PEKER
|
Sponsor AlanıSON HABERLERSponsor AlanıSon Dakika HaberSponsor Alanı |
|||||||||||||||||||
Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN) Altyap?: MyDesign Haber Sistemi |