| |||||||||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||||||||
Sponsor AlanıAna MenüSponsor AlanıSponsor AlanıEN ÇOK OKUNANLARHAVA DURUMUSaatSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
|
MEŞYAD'DA ŞAİR KEMAL KARSLI ANILDIMersin Şairler ve Yazarlar Derneği Merhum Şair Kemal Karslı için anma töreni düzenledi. MEŞYAD’DA ŞAİR KEMAL KARSLI ANILDI
Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği Merhum Şair Kemal Karslı için anma töreni düzenledi. MEŞYAD tarafından geleneksel hale getirilen Şair Kemal KARSLI’yı Anma Günü dernek binasında şairler, yazarlar ile misafirlerin katıldığı bir etkinlikle yapıldı. Dernek salonunda yapılan etkinliğe dernek üyesi yazar ve şairlerin yanısıra Gaziantep İlinde Öğretmen olarak görev yapan Kemal KARSLI’nın kızı Seval KARSLI PARSAK da katıldı. Anma töreni MEŞYAD Başkanı Mustafa DOĞAN’ın açılış konuşması ile başladı. Kemal KARSLI’nın derneğin başarılı ve şair bir üyesi olduğunu belirtikten sonra, ona rahmet diledi. Kemal KARSLI’nın Kervan şiirini kendi sesinden fon müziği eşliğinde kayda aldıklarını belirten DOĞAN daha sonra Dernek yönetim kurulu üyesi Nurhan YILDIZ BAKANER’i program sunmak üzere davet etti.
Nurhan YILDIZ BAKANER’DE Şair Kemal KARSLI’dan dörtlükler okuyarak ve onun hayatından bahsederek konuşmasını tamaladı. Kemal KARSLI’nın kızı Seval KARSLI PARSAK’I babasına yazdığı duyguları okumak için mikrofona devet etti. Seval KARSLI konuşmasına başlamadan once MEŞYAD Başkanı Mustafa DOĞAN’I davet ederek bir hediye sunmak istediğini belirtti. Hediye açıldığı zaman Şair Kemal KARSLI’nın bir fotoğrafı ve yanına yazılmış “KERVAN” şiiri tablosu olduğu görüldü. Tablo dernek salonuna asıldı. "KERVAN" ŞİİRİ VE KAMAL KARSLI TABLOSU Salonda Seval KARSLI tarafından babasına yazdığı düşüncelerini anlattığı yazı okunurken orada bulunanlar duygusal anlar yaşadı. Kemal KARSLI’nın şiirleri MEŞYAD üyesi şair ve yazarlar tarafından okundu. Kemal KARSLI’nın kendi sesinden fon müziği eşliğinde kayda alınan KERVAN şiiri de dinletildi. Aynı şiir Araştırmacı Yazar Çınar ARIKAN tarafından da seslendirildi. “KERVAN Garip bir Yörük ezgisi çınladı Şakağımın yanı başında… Çatmalar kurdum sensizliğin gölgesine Heybemde çillenen tohumları sepeleyip Umutlar ektim / gamzelerin koyağına… Boynuma dolayıp kâküllerini Sürüler güttüm çayırlarında Kaç koyuna baş Kaç keçiye sırdaş olup Kaç tas ayran içtim / bilmiyorum… Çalı çeper sardı dört bir yanımı Kevenlere diken Piynarlara sevda olup Çatılıp kaldım / kaşlarında… Dağlar taşlar yolak oldu yüreğime Bandırınca ekmeğimi batırıklarına Ardıçların kalemine sarılıp Şiirler sürdüm / Yörük karası gözlerine… Uçsuz bucaksız bozkırlarda Katar başı oldun kervanlarıma Göçüp durdu sevdamız / obadan / obaya…” Yazar Hanife MERT, Nurhan YILDIZ BAKANER tarafından MEŞYAD’ın yayın organı MAKİ Dergisinin 2020 yılında 117. Sayısında yayımlanan “DOSTA AYARLI ZAMANLAR” adlı Kemal KARSLI’ya adanan onun hayatından pasajların yer aldığı yazıyı sundu. Nurhan Yıldız BAKANER tarafından yazılan, Yazar Hanife MERT tarafından okunan yazıdan bir bölüm: “DOSTA AYARLI ZAMANLAR… Büyük şairleri anlatmak kadar yazmak da zordur. Her şairin kendine özgü bir anlatım biçimi ve yaşam şekli vardır. Demek ki ilham perisi dedikleri; aslında şairlerin hayata bakış açısı ve derin hayal güçleri olsa gerek. Her ne kadar onların yaşam tarzını bilmesek de, onları bize en güzel tanıtan, doyumsuz şiirlerini derinleştiren anlamlı sözleridir. Ben de güzel insan Kemal Karslı’yı yazarken ne kadar zorlanırsam zorlanayım; duygu danışmanım, yürek dostum dediği kişi olarak edebiyata, sanata ve sanatçıya olan aşkını birebir anlatımlarından yola çıkarak dilimin döndüğünce yazmaya çalışacağım. Kemal Karslı 20 Eylül 1965 yılında öğretmen bir baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olarak Sivas’ta dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini burada tamamlayan şair, Anadolu’dan Kabataş Erkek Lisesini kazanarak İstanbul’a giden dört gençten biridir. Lise son sınıfa geldiğinde İngilizce dersinden kalınca bunu kendine yediremiyor ve en büyük hatam dediği eğitim hayatını bırakarak çalışma hayatına atılıyor. Sigortacılık, pazarlama ve maden ocaklarında şoförlük gibi çeşitli işlerde çalıştıktan sonra 1993 yılında Sivas Karayolları Bölge Müdürlüğünde sürücü operatörü olarak işe başlıyor. 2001 yılında Mersin’e yerleşen şair çalışma hayatına 2017 yılında veda ediyor. Şairin edebiyata ve sanata olan tutkusu daha lise yıllarında başlamış. O dönemde okuduğu liseye her hafta bir yazar ya da şair gelir onlarla söyleşiler yaparlarmış. Bu söyleşiler sayesinde başlamış Ümit Yaşar Oğuzcan’a olan hayranlığı. “Üstadın dizelerine takılıp kalıyordum. Üstat sevgiyi ve acıyı o denli baskın anlatıyordu ki bir gün benzer duyguları yaşayacağımı hissediyordum” diyor yazdıklarında. Bunun da en güzel örneğini 2012 yılında çıkarmış olduğu “Hanım Ağa” adlı şiir kitabında görüyoruz. “Acıyla yazmak yerine acıyı yazmayı denedim” derken bile hayranlığı o kadar belli ki; aşkın acısını anlatırken sevdasını sorguluyor ve hasretini nakış nakış işliyor dizelerine. Her ne kadar şiirlerinin konusu aşk olsa da, sevdasını anlatırken yaşamın renklerini yeni baştan keşfediyor. “Düşündüğün gibi yaşamıyorsan özgür değilsin yaşamda” diyerek düşünce yapısındaki toplumun sorunlarına duyarlılığını görebiliyoruz. Ben Kemal Karslı’yı 2006 yılında İstanbul’dan Mersin’e döndüğümde tanıdım. Aynı iş yerinde çalıştığımız için sohbet etme şansımız oluyordu. Bir de işin içine edebiyat, emek, iş gücü ve sendika temsilciliği girince, paylaşımlarımız daha bir coşkulu hale geldi. O benim öğretmenimdi, ben de onun en iyi öğrencisi. İlk kitabını yazarken her yazdığı şiiri önce benimle paylaşır, sonra sesli okutturur ve nasıl bulduğum konusunda fikrimi alarak yorumlamamı isterdi. Her ne kadar kitabında ismim bulunmasa da hem editörüm hem de duygu danışmanım diyerek beni şımartırdı. Aslında ne şairim ne de yazar ama iyi bir okuyucu olduğumu biliyorum. Onun şiirlerini okuduğumda beni en çok etkileyen şey hayal dünyasının genişliği ve duygularındaki yoğunluktu. O yoğunluğu betimlemelerindeki keskinlikle birleştirince onun iç dünyasındaki acıyı yüreğimde hissediyordum ve içim ürperiyordu. Şiirlerine kattığı yorumlar imgelerle taçlanırken, toplumun sorunlarına ürettiği pratik çözümler karşısında şaşırıp kalıyordum. Kendi düşüncesi de “sanatçı kendi güllerini başkalarının dikeniyle kanatamadığı gibi kimsenin de bunu yapmasına izin vermez” cümlesindeki keskinlikte ve büyük üstatlardan fark yok dedirtecek nitelikteydi. O kadar özgün imgeleri ve güçlü bir kalemi vardı ki ben ona büyük şairim demekten kendimi alamazdım. Ne de olsa Kabataş Lisesi gibi saygın bir okulda okumuş üstelik büyük üstatlardan ders almış birinden söz ediyoruz. Evet, güzel dost sen Ümit Yaşar Oğuzcan’a hayrandın, ben; sana. Gerçek bir dost, özgün bir şairse karşındaki/ Gideceğini de bilir/ kalacağını da. O yüzden istesen de gidemezsin. Yalan da söyleyemezsin. Hadi söyledin diyelim. Seni kim inandıracak kendi yalanlarına. Evet dostlar, o sıralar ben de bir şeyler yazıyordum ama sadece aklıma gelenleri ve hissettiklerimi anlatmaya çalışıyordum. Bu süreçte şair dostum benim yazdıklarımı okuyor, ne yazmak ve neyi anlatmak istediğimi sorguluyor, “doğru düşünüp duygularını doğru ifade etmediğin sürece, hiçbir şey yazamazsın “diyerek yazdıklarımı beğenmiyor bütün yazdıklarımı yırtıp atıyordu. Sonraları öğrendim ki; hem yazma konusundaki becerimi geliştireyim, hem de yaşantımdaki zaman dilimleri arasındaki kopmuşluğu gidereyim diye bilerek ve isteyerek yapıyormuş. Yani esas amacı kendimle yüzleşmemi sağlamakmış. Her defasında ben öyle yazmak istiyorum desem de kendisi bir konu belirler ve o konu hakkında yazmamı isterdi. Öncelik kendi sorunların mı yoksa toplumun sorunu mu dese de hayatla cebelleşen birinin yazma konusundaki becerisini gördükçe büyük bir haz ve mutluluk duyardı. Hatta o kadar çok korkuyordum ki yazarken farklı bir etki yapar düşüncesiyle başka kitap bile okumuyordum. Şair dostumun bana sunduğu en büyük katkı da; sorunlarıma nasıl sabırla çözüm ürettiysem duygularıma da o denli özen göstermem gerektiğini savunarak “gittiğini sandığımız mutlulukları ve de bittiğini sandığımız acıları sabahın sessizliğine terk edip Güneşe yürüyelim” diyerek beni aydınlatmasıydı. “Neyi ne zaman yaşayacağımızı öğrendiğimizde/ Deniz bize kucak açacak/ Kumlar bedenimizi yakmayacak/ Dalgalar bedenimizi okşayıp geceler yeşile boyanacak” diyerek hem bedenime, hem de yüreğime nasıl davranmam gerektiğini söyleyerek, duygularımın beni yönlendirmesine izin veriyordu. Sen sen ol yazdıklarını okuduğunda bunu ben mi yazdım ya da kendini ifade ederken bu ben miyim diyebiliyorsan duygularındaki kopmuşluğu ve yaşamdaki olgunluğu yakalamış ve bunu da göstermeye başlamışsındır diyerek teselli eder, tekrar tekrar yazmam konusunda beni yüreklendirirdi. Böylece zaman içerisinde bana hem yaşamı hem de yazdıklarımı cesurca sorgulama cesareti sağladı. Bir yazının yazı, yazdıklarının da kitap olarak okunmasını istiyorsan öncelikle ”duygusal düşünebilirsin ama asla duygusal yazmayacaksın” derdi. İlk başta her söylediği söz ve yaptığı davranış tuhaf gelse de; yaptıklarının karşılığını yazılarımda ve yaşamımda uygulamaya başlayınca onun ne demek istediğini daha iyi anladım. Zamanla yazmanın büyülü dünyasını tanıdıkça, okumakla yazmanın farklı şeyler olduğunu öğrendim. Böylelikle yaşamımda konuşurken anlatamadığım birçok şeyi yazarak anlatmanın daha kolay olduğunu öğrendim. Hem öğretmenlik hem de editörlük yaparak benim yazın hayatına atılmama vesile olan Kemal Karslıya ne kadar teşekkür etsem azdır. Yaşamla ilgili beklentilerimin azaldığı o dönemlerde, heyecanla yaptığım tek şey yazmak ve yazdığım satırları Kemal Karslıya okutmaktı. Onun yazdıklarımı okurken ve yorumlarken yaptığı katkılar asla ve asla ne unutulacak ne de es geçilecek nitelikteydi. Çünkü her işi severek ve yüreğinden gelerek yaptığı gibi beni sanatla tanıştıran ve başarıya ulaşmam için her daim yanımda olan güzel insanın ne kadar acımasız davranırsa davransın her sözü bir ders niteliğindeydi. O yüzden dost insan, Kemal Karslı’yı birinci ağızdan yazmak hem zor hem de bir borç olarak gördüğüm için ağır bir sorumluluktur. Ben de şimdilik bu sorumluluğumu yerine getirmek adına dilimin döndüğünce kısa kısa da olsa hayata bakış açısıyla ve bana sunduğu özverili katkılarıyla anlatmaya çalışacağım. En iyi arkadaş, idealist bir öğretmen, en iyi editör, büyük şair ve en önemlisi de güzel insan tabiî ki benim yürek dostum. Anlayacağın güzel dost yazdıkça çoğalıyor, çoğaldıkça da bir daha yazayım istiyorum dersem şaşırma ve hemen şu dizelerin geliyor aklıma ”Seni yazıyorum/ Yarım yamalak ellerimle. Yazdıkça seviyor/ Sevdikçe de yazıyorum… Yazarken/ Kelimeler yorulmuyor.” Bir kitabı elinize aldığınızda ilk neyi görmek istersiniz? Ben ilk önce korkularını ve yalnızlıklarını fırtınalı denizlerde arındırıp; arkadaşlığın, dostluğun ve saygının resmini çizen, lokmaları kardeşçe paylaşan bir dost eli görmek isterim. Çevirirken zamanın sayfalarını yağmur ormanlarından gelen huzuru, ardından sabaha hasret bir güneşi. Ah büyük şairim ah! Bir ara tartışsak dostluk üzerine… Ben çalsam kapını/sen açsan yüreğini... Sen şöyle derdin: “Bizler; dostluktan önce arkadaşlığı, sevgiden önce saygıyı ve aşk’tan önce de dostluğu bulduk birbirimizde “ der sözü bana bırakırdın. Dost arayışıyla dolaşırken sokaklarda bir sen açmıştın kapılarını sonuna kadar. Kırık dökük bir yüreği, sarıp sarmalarken rengârenk hayaller kurup uçurtmalar uçurmuştun gökyüzüne. Sevgiye hasret bir çocuğun kapkara gözlerine yeni umutlar ekleyip, ansızın girivermiştin yüreğime. İşte ben bu sokaklar sayesinde öğrendim dostluğun sırrını. Bu sokaklarda, sevdiğini ve aşkını kaybeden bir insanın zamansız ağlayışlarına ve çıkarsız paylaşımlarına şahit oldum. Dost; arkanı dönüp baktığında hoşçakal derken bir gün dönüp geleceğini bilmektir. Aynaya her baktığında yorulan çizgilerine inat ağaran saçlarını okşayabilmektir dost. Dost için söyleyeceğim sözleri bir iki kelimeyle ya da üç beş satırla anlatamam. Hele hele bu zamanda anlatmak imkânsız gibi görünse de sırf sana okutmak düşüncesiyle yazmak biraz olsun ruhumu dinlendiriyor. Şuan dostum dediğim insanı o kadar çok özlüyorum ki yazarken bile onsuzluğu anlatmak inanın çok acı veriyor ve onun olmadığı her gün benim değil deyip üstadımın sözüyle devam etmek istiyorum. “Düşerken yanında olan dost değildir. Dost dediğin ne bir adım önde ne de bir adım geridedir. Dost yanı başındadır.” Evet, güzel dost, yaşam savaşımı verdiğim dönemlerde bir öğretmen edasıyla hep yanı başımda olduğun gibi beni bu günlere taşımak adına adeta bir editör mantığı ve sabrıyla yaşamıma katkı sunduğun için sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Bugün seni kalemimle renklendirmeye çabalarken o kadar zorlanıyorum ki! Hani benden önce bırakıp gidersen asla yazmam demiştim ya, sende gülüp geçiştirmiş. Hatta “ yazacaksan önce yüreğine yaz, değilse yazmak istesen de yazamazsın” demiştin. Yüreğimde acıların, cebimde özlemlerin dururken seni nasıl anlatayım. Evet, güzel insan; dosta ayarlı zamanların boşluğundayım. Yazsam sığdıramam kelimelere, anlatsam dolduramam sensiz zamanımı. Geçmişi, yaşadıklarımı yok sayıp, yarın yeniden doğacağım desem seninle… Anlayacağın söylediklerin bir bir işlenirken yüreğime yeni bir yaşamın kapılarını aralamak zorundayım. Bu süreçte her zaman ki gibi sen yanı başımda durup benim yazdıklarımı izlerken ben seninle yazmanın büyülü dünyasını yeni baştan keşfedeceğim. Sen; Hani yazmayacaktın! Şimdi ne değişti! Diyeceksin. Seni yazabilir miyim? Yok be güzel dost sensizliği yaşamak kadar yazmak da çok zor. Seninle yürüdüğüm bu yolun başında attığım her adımda sen varken, geleceği bilmem ama bu günlerde sana olan özlemim her geçen gün daha da artıyor ve ben her defasında yazmaktan vazgeçiyorum. “Beni en güzel sen anlar ve en güzel sen yazarsın” demiştin ya her ne kadar beni bırakıp gitmelerine kızsam da, kalemi kâğıdı yırtıp atsam da, asla yazmam desem de, sözümü tutmak adına “en güzel zaman şimdiki zaman diyordun “ ya şimdilik dosta ayarlı zamanlardayım ve sana sesleniyorum! En güzel zamanım ve en güzel şiirim sensin. Şu an seni yazdığım her kelime asi çocuklarla bir olup geçmişin sevdalarına serenat yapıyor. Neden susuyorsun! “Hadi kalk ve sen olarak sevilmenin güzelliğini doya doya yaşa…” dediğini duyar gibiyim. Evet, güzel insan, hoş geldin güzel dost; Şimdi ben tutsam ellerinden/ Sen bir şarkı mırıldansan sessizce… Sokaklar koca yüreği çağırsa… Devrik cümlelerden taç yaptım kimse gelip tahtına oturmasın diye, Devrik yaşamlarıma kâğıttan kuleler yaptım savrulup gitsin diye, Nefesin nefesime değsin diye, gözlerim açık seçik düşlere sarıldım… Seni anlatmalıyım seni. Biraz gerçek biraz hayal olmalısın. Gerçek mi? Ne zaman yazmaya kalksam senin sözlerin inci gibi dizilir boğazıma ve ben her defasında yazmaktan vazgeçerim. Ne zaman kalemi alsam elime damla damla dökülür anılar gözlerimden, ben her defasında yazmaktan vazgeçerim. Ve ne zaman vazgeçiyorum desem canımdan can gider ve kalemini elime alır yazmaya başlarım… Yazarsam seni dağlar kıskanır, geçit vermez dostluğumuza, Yazarsam seni gelinlik kızların eteklerindeki çiçekler solar/ yazarsam seni şırıl şırıl akan dereler kurur yokluğunu anlatamam yeşilliklere…”
Programa salonda bulunan misafirlerde okudukları şiirler ile katkı sundular. Kemal KARSLI’nın Kızı Seval KARSLI ve konservatuvar öğrencisi arkadaşı tarafından Kemal KARSLI’nın da sevdiği iki türkü seslendirildi. Türkülere Sazı ile Emekli Öğretmen Şair Eyüp MERT eşlik etti.
Program fotoğraf çekimleri ve MEŞYAD’ın sunduğu çay ve pasata ikramı ile son buldu. www.gazeteanamur.com internet gazetesi olarak Şair Kemal KARSLI’ya Allah’tan rahmet dileriz. Mekânı Cennet olsun.
Fotoğraflar: Haşim CAN Haber : Fatma ARIKAN
|
Sponsor AlanıSON HABERLERSponsor AlanıSon Dakika HaberSponsor Alanı |
|||||||||||||||||||||||||||
Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN) Altyap?: MyDesign Haber Sistemi |