gazete anamur
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı


Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Sponsor Alanı


EN ÇOK OKUNANLAR

Dost Siteler

HAVA DURUMU

ANAMUR

Saat

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 25  
»Bugün 879  
»Toplam 15037738  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.138.125.2
» Bu sitemizi ziyaretiniz

İSTİKLALİMİZİ TAÇLANDIRAN NİCE 30 AĞUSTOSLARIN ANISINA

30 A?ustos 2016, 00:05

İSTİKLALİMİZİ TAÇLANDIRAN NİCE 30 AĞUSTOSLARIN ANISINA

 

“Bu yazım; Türk Birliğinin, Türk Kudret ve Kabiliyetinin, Türk Vatanseverliğinin Çelikleşmiş Bir İfadesi olan, zaferleri insanlık tarihiyle başlayan ve her gittiği yere zaferle birlikte uygarlık ışıkları götüren Türk Ordusuna, Aziz şehitlerimize, Kahraman Gazilerimize ithaf edilmiştir.’’

 

26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, Düşmanın 30 Ağustos’ta denize dökülmesiyle zaferle sonuçlanmış ama Yunanlılar vatan topraklarımızı kaçarcasına terk ederken; Anadolu’yu yakıp yıkmış, önüne çıkan her canlıyı hunharca katletmiş, arkalarında bir enkaz bırakmıştı…

 

Şimdi 94 yıl öncesine gidelim; yaşanan tarihi gerçekleri günümüzün genç nesillerine aktaran büyük usta Turgut Özakman’ın, Türkiye üçlemesinin üçüncüsü ‘Cumhuriyet-Türk Mucizesi’ isimli kitabından o acılı döneme bir bakalım:

 

“ …………Yunanlılar kaçarken yolları üzerindeki köyleri, kasabaları, şehirleri ve binlerce camiyi yakıp yıkmış, halka çok acı çektirmişlerdi. Bağları sökmüş, incirlikleri, zeytinlikleri ateşe vermiş, hayvanları öldürmüşlerdi. Becerebilseler Türklere yar olmasın diye kara toprağı da yakacaklardı.

 

Evi yanmış, yıkılmış yüz binlerce Türk açıktaydı. Ama aç değillerdi. Çünkü ‘olanın olmayana borcu var’ töresince elinde bir dilim ekmek olan komşusuyla paylaşıyor, felaket böyle yumuşatılıyordu. Pek çok hain, Yunanlılarla birlikte kaçmıştı. Kaçamayan sıradan hainleri halk, pisliğine göre, döverek, yüzüne tükürerek, boynuna yafta asıp gezdirerek, sakalını keserek cezalandırıyordu. Kaçmayı başaramayan ağır suçlular, kıyıma yardımcı olanlar, üç kuruş bahşiş için Yunan askerlerine kocaları askerdeki gelinlerin evini gösterenler ise; tümen mahkemelerinde hesap vermeye başlamışlardı. Hepsi yaptıklarının bedelini ödeyecekti.

 

Büyük gafiller, korkaklar ve hainler İstanbul’daydı. İstanbul, uzun yaşamış bir imparatorluğun tortusunun çöktüğü yerdi……………………………….’’

 

(Bu yazı; Malazgirt’i, Çaldıran’ı, Çanakkale’yi, Sakarya’yı, tarihimize yazılı nice zaferleri bizlere yaşatan Ordularımıza, Aziz Şehitlerimize, Kahraman Gazilerimize, bizi ‘Ümmet’ olmaktan, ‘Millet’ olma vasfına taşıyan Büyük Önderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve Kahraman Silah Arkadaşlarına, nice ‘İsimsiz Yiğitlere’,  ‘Fedakâr Analarımıza’ ithaf edilmiştir…)

 

26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos’ta düşmanın imha edilmesiyle zafere kavuşmuş ama Yunanlılar vatan topraklarımızı kaçarcasına terk ederken; Anadolu’yu yakıp yıkmış, önüne çıkan her canlıyı hunharca katletmiş, arkalarında bir enkaz bırakmıştı…

 

İşte o muhteşem zaferi, ardında yaşan o günleri kaleme alarak kitaplaştıran, günümüzün genç nesillerine aktaran, Büyük Usta Turgut Özakman’ın, (kendisini rahmet ve minnet duygularıyla anıyorum) Türkiye Üçlemesi’nin üçüncüsü Cumhuriyet-Türk Mucizesi isimli kitabından o günleri anımsayalım:

 

‘’ Yunanlılar kaçarken yolları üzerindeki köyleri, kasabaları, şehirleri ve binlerce camiyi yakıp yıkmış, halka çok acı çektirmişlerdi. Bağları sökmüş, incirlikleri, zeytinlikleri ateşe vermiş, hayvanları öldürmüşlerdi. Becerebilseler Türklere yar olmasın diye kara toprağı da yakacaklardı.

 

Evi yanmış, yıkılmış yüz binlerce Türk açıktaydı. Ama aç değillerdi. Çünkü ‘olanın olmayana borcu var’ töresince elinde bir dilim ekmek olan komşusuyla paylaşıyor, felaket böyle yumuşatılıyordu.

 

Ege’de üç yıldan uzun süren işgal döneminde Yunanlılarla işbirliği yapmış, birçok pisliğe karışmış Osmanlı vardı. Çoğu Yunanlılarla birlikte kaçmıştı.

 

Kaçamayan sıradan hainleri halk, pisliğine göre, döverek, yüzüne tükürerek, boynuna yafta asıp gezdirerek, sakalını keserek cezalandırıyordu. Kaçmayı başaramayan ağır suçlular, kıyıma yardımcı olanlar, üç kuruş bahşiş için Yunan askerlerine kocaları askerdeki gelinlerin evini gösterenler ise; tümen mahkemelerinde hesap vermeye başlamışlardı. Hepsi yaptıklarının bedelini ödeyecekti.

 

Büyük gafiller, korkarla ve hainler İstanbul’daydı. İstanbul uzun yaşamış bir imparatorluğun tortusunun çöktüğü yerdi…’’

 

İşte zafere giden o yolda kılıç sallayanların, at koşturanların herbirisi türlü yoksulluklara rağmen iman gücünü ortaya koyan, korkusuz yüreklerini vatan sevdasıyla birleştiren Büyük Türk Milletinin sinesinden çıkan kahraman ordularımız, onların komuta heyeti ve Mehmetçiklerimizdi.

 

Devletimizin kuruluşunda 30 Ağustos tarihinin, milletimiz için çok özel bir anlamı vardır. Her 30 Ağustos’ta, milletçe istiklal mücadelemizin taçlandırıldığı o zafer anını hatırlarız.

 

Her 30 Ağustos’ta Türk Milletinin bağımsızlığına, özgürlüğüne önderlik eden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kahraman Silah Arkadaşlarını, vatan topraklarımız için Ay Yıldızlı Şanlı Bayrağımızın gölgesinde seve, seve hayatlarını feda eden Aziz Şehitlerimizi, Kahraman Gazilerimizi bir kez daha minnet ve şükran duygularımızla anarız.

 

Her 30 Ağustos gelince çok önemli bir an daha canlanır gözümüzde, kalbimiz heyecanla çarpar onları görünce.

 

O gün, mazisi zaferlerle dolu Türk Silahlı Kuvvetlerine naspedilecek olan genç subayların, astsubayların,  yakınlarının gurur günüdür.

 

Aynı zamanda da Yüce Türk Milleti’nin sinesinden çıkardığı subaylarına, astsubaylarına bu aziz vatanı emanet ettikleri ilk gündür o gün…

 

Her 30 Ağustos’ta; ülkemizin göz bebeği olan Harp Okullarımızdan, Astsubay Okullarımızdan mezun olan binlerce vatan evladı; mezuniyetlerinin heyecanıyla milletimizin huzuruna çıkarlar.  Gerektiğinde; ’’Vatan ve vazife uğruna hayatlarını seve, seve feda eyleyeceklerine‘’ dair ettikleri yeminin gururunu, onurunu Türk Milletiyle paylaşırlar.

 

49 yıl önce ‘Evrenin Sonsuzluğundan’ gelen ilk yıldızımı omzuma taktığım o önemli anı, hala dünmüş gibi hatırlıyor, Yüce Türk Milleti’nin bir mensubu olduğum için Allaha şükrediyorum.

 

Ama öyle bir anı daha hatırlıyorum ki, o anın görüntüsü hiçbir zaman unutulmadı, unutulmuyor…

 

Bu görüntünün yiğit sesi, milletinin sinesinden çıktığı her 30 Ağustosta bir yemin eder. O yemin, milletimizin birlik ve beraberliğine kastedenlerin, devletimizi ele geçirmek isteyenlerin; hele, hele Türk Ordusunun içinde yuvalanan nice FETÖ hainlerinin suratında patlayan bir tokat gibidir, tüm kutsiyetiyle hala geçerlidir.

 

Bu yemin;

 

Mazisi zaferlerle dolu Silahlı Kuvvetlerimizin ‘’karacısı, havacısı, denizcisi, jandarması binlerce subay ve ast subayı tarafından, Türk Milleti’nin onur ve gurur timsali ‘’Ay Yıldızlı Şanlı Sancağımızın’’ gölgesinde edilir.

 

Bu yemin,

 

Bizi, biz yapan, birlik ve beraberliğimizi, aziz şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulan topraklarımızın nasıl vatan olduğunu anlatan ’Türk Milletinin’ sesidir.

 

Bu yemini yapanlar;

 

’Silah ve Kader Arkadaşlığı’ yapanların, Türk Milletinin huzurunda verdiği sözdür. Bu andı içenler; gerektiğinde vatan ve vazife uğruna seve, seve ölüme gideceklerini ama hiçbir şekilde düşmanlarımıza geçit vermeyeceklerinin, ülkemizin iç ve dış tehdit odaklarına diz çökmeyeceklerinin sözünü verirler.

 

Ancak bu yıl 15 Temmuz’da milletimize en karanlık, en acımasız geceyi yaşatan FETÖ terör örgütünün bilinen maşalarının vatana ihanetleri nedeniyle; bu yemin ilk kez bu 30 Ağustos’ta yapılamayacak, böylesi bir gurur yaşanamayacak/yaşayamayacağız…

 

Ama hala vatanına, milletine, devletine sadakatle bağlı on binlerce askerimiz bu yeminine bağlı kalarak;  ülkemizi, milletimizi her türlü iç ve dış tehditlere karşı koruyup, kollamıyorlar mı, bu uğurda hayatlarını seve, seve feda etmiyorlar mı, şehit, gazi olmuyorlar mı?

 

Tabii ki evet,

 

Çünkü onlar;

 

Ne 15 Temmuz gecesi FETÖ’ nün o hainler çetesine teslim oldular, ne de topraklarımızda gözü olanlara diz çöktüler.

 

Çünkü onlar;

 

Milletimizin sinesinden çıkan, T.S.K’nın gerçek vatan evlatlarıdırlar. Her birisi görevinin başında, güvenlik güçlerimizle omuz, omuza ülkemizin her karışında kahramanca görev yapmaya devam ediyorlar.

 

Çünkü onlar;

 

Emperyalizmin koruma ve kollamasında Pensilvanya’da yaşayan FETÖ’nün başı; o salya, sümüklü çiyan’ın, iş birlikçisi P.K.K teröristlerinin, DAEŞ katillerinin, v.d terör örgütlerinin hala korkulu rüyası olmaya devam eden;  devletimizin milli menfaatleri gereğince Suriye’nin içinde, ülkemizin dört bir yanında tüm terör hainlerine geçit vermeyen, aldıkları her görevi canları pahasına kahramanca yerine getirenlerdir.

 

Bu vatan evlatlarımızın içlerine yerleştirilmiş bir avuç şerefsiz bahane edilerek kırılan gururlarını geri vermek, bizlerin en önemli görevidir.

 

Ülkemizin böylesine kritik bir süreç yaşadığı bu dönemde, milletimizin hala gözbebeği olan ordularımızda görevli subay ve astsubaylarımızın sancak devir teslim törenlerinde etmiş oldukları o mukaddes yemini, önemine istinaden bir kez daha hatırlatmak istedim.

 

Unutulmasın ki,

 

Vatanına ve devletine sevdalı, milletinin huzurunda etmiş olduğu aşağıdaki yeminine her şeyiyle bağlı on binlerce subayımız, astsubayımız, Mehmetçiklerimiz vatan müdafaasında, görevlerinin dimdik başındadır.

 

İşte, 30 Ağustoslarda edilen o yemin:

 

‘’Mukaddes ‘Alay Sancağının’ nöbet sırası sende.  Rengi, mübarek ecdat kanının rengidir. Kumaşı, ‘Şehit’ tenidir. Pırıltısı, zaferin ışıltısıdır. Ay Yıldızı, hürriyet ve istiklaldir. Yazısı, kahramanlık ve fazilettir. Gönderi milli iradedir. Sırması, şeref ve mesuliyettir. Bütün bunlar, ‘Türk Milletinden’ sana emanettir. Bu büyük emaneti sana teslim ediyorum. Demir bileğinle onu sımsıkı kavra. Kanının son damlasına kadar daima yükseklerde tut. Onu, senden sonra sağ kalana teslim etmedikçe son nefesini vermeyeceksin. Bu sancak, nesiller boyunca ve ebediyyen elden ele verilerek daima göklerde dalgalanacaktır. Sancak nöbetçiliği, nöbet hizmetlerinin en şereflisi ve en kutsalıdır. Bu şanlı sancağı, teslim aldığım gibi lekesiz, tertemiz sana teslim ettiğimin işareti olarak öpüyor ve teslim ediyorum. Kutlu ve uğurlu olsun.’’

 

Edilen bu yemin sonrasında çelik pençelerle kavranan şanlı sancağımız, bir sonraki silah arkadaşlarına teslim edilir.

 

Edilen bu yemin, asırlardan beri askerlerimizin değişmeyen, değiştirilemeyecek en kutsal sözüdür.

 

Bu satırlar aracılığı ile Türk Milletinin ulvi ve milli değerlerini yok etmek adına türlü odaklardan medet umanlara seslenmek istiyorum:

 

Siz nasıl bir muazzama ile karşı karşıya olduğunuzu görmez,  bilmez misiniz?

 

Yüce Önder Atatürk’ün;

 

’’Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı, hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlarıdır.’’ Veciz ifadesinden de mi bir şey anlamazsınız?

 

Hala anlamadınızsa! O zaman bu toprakları vatan yapan şehitlerimizin, Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk’ümüze bir kez daha kulak verin:

 

‘’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak yaşayacaktır. (1923)

 

Ya da anlamazlığa geliyorsanız! Yukarıda ki yemin metnini, bir kez daha okuyun.  İşte o zaman, aziz vatan topraklarımızı hiçbir zaman ele geçiremeyeceğinizi, milletimizin birlik ve beraberliğini bozamayacağınızı, Yüce Türk Milleti’nin ne anlama geldiğini daha iyi anlarsınız.

 

“Ey uğruna yüzyıllar savaştığımız sancak,

Türk’ün dileği seni yaşatmak ancak…

Senden gayrı kimseye gönül verir mi zafer?

Tarihler tanır seni, hep cenklerde muzaffer.’’

 

“Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’

 

Atilla ÇİLİNGİR

www.atillacilingir.com

29 Ağustos 2016

Bu haber 965 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı


SON HABERLER

Sponsor Alanı

 

Son Dakika Haber

Sponsor Alanı

 

Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN)
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Gazete Anamur