ÇANAKKALE'NİN KAHRAMAN ÇOCUKLARI VE KKTC'NİN SATILMIŞLARI


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 20 Mart 2012
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 17:43
Site: gazete anamur
URL: http://www.gazeteanamur.com/yazar.asp?yaziID=136


Balıkesir İvrindi’nin Mallıca köyünden 104 yaşında vefat eden Azman Dede Çanakkale savaşına katılmış gazilerimizdendi. Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sorduklarımı cevapladı.

                  
          Söz Çanakkale’ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı:

“ Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı, siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti.

Bölüğü düzene soktum. Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular.

Yüzbaşı sordu:

   Yavrum siz kimsiniz?

İçlerinden biri:

   Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik! diye cevap verdi.

Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!" diye.

Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık. Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik.

Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle inliyordu. Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor, bir gün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı.

Bir ara Yüzbaşı "Azman yandık!" diye siperin köşesini işaret etti. O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı. Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı. Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!

 

Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı

Al sancağı teslim etti Allah a ısmarladı.

Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana

Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana.

 

Baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha... Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Bitiyor bir daha söylüyorlar. Avaz avaz! Gözleri çakmak çakmak...

Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı. O an geldi. Birden Yüzbaşı "Hücum!"diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler. İşte o an. Tam o an bir makineli yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler. Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor! İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!”

Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu.

(Not: Araştırmacı Yazar Aydın Ayhan'ın “Çanakkale… Ah Çanakkale…” adlı eserinden alıntıdır.)

21 Aralık 1963’ten sonra TMT yeraltından çıkıp Mücahit bölükleri oluşmaya başlayınca; Kıbrıs Türkleri gönüllü olarak akın akın bölüklere katılmaya başlamıştı. Örneğin Lefkoşa’da Bölüklere katılanlar arasında çok sayıda Ortaokul ve Lise öğrencisi de mevcuttu. O çocukların en zor nöbet yerlerinde en zor saatlerde tek başlarına nöbet tuttuklarını herkes bilir.

Daha çocuk yaştaki yavrularımız bile Milletin, Bayrağın, özgürlük ve egemenliğin bilincinde mevzilere koşarak vatana hizmet yoluna baş koyarken;

Ne hazin ve utanç verici bir çelişkidir ki; bugün aramızda bulunan kocaman yaşlarda, adam benzeri insanlar AKEL ile Rum yönetim ile işbirliği halinde, Hristofyas’tan icazet alarak, Rum’un ve emperyalist ülkelerin çıkarlarını gözeterek; Kıbrıs Türk Vatanı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne karşı savaş açmışlar. Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve egemenliğini hedef almışlar.

Bugün bir devlete sahip olarak Halk düzeyine yükselmiş Kıbrıs Türklerini KABİLE durumuna düşürmek için kavga veriyorlar.

Yine ne hazindir ki yüzleri hiç kızarmadan, “Bu Memleket Bizim” diye sokaklarda haykırıyorlar…

Bugün KKTC toprakları Kıbrıs Türklerinin vatanıdır…

Memleket, yani Vatan kimin derseniz?

Vatanı Satanların değil,

Rumlar ve sömürgeci emperyalizmle işbirliği halinde KKTC’yi tasfiye etmek isteyenlerin değil,

Rum ve AKEL işbirlikçisi solcu kılıklı Şovenlerin hiç değil,

Emperyalizm hizmetkârlarının değil,

Türk düşmanlarının değil,

Kıbrıs Türklerine devleti, egemenliği, özgürlüğü layık görmeyenlerin değil,

Vatan, önce uğruna seve seve ölüme koşanların, gazilerin, Katliam çukurlarında yatanların ve bilinmez hangi bölgenin kör kuyularında yatan kayıplarımızındır.

KKTC’yi kuranlarındır, bugüne kadar onurla ve gururla yaşatanlarındır.

Bugünden sonra da son hedef olarak tanınması için mücadele edenlerindir.

Ne mutlu Çanakkale’de Şehitlik mertebesine erişenlere,

Ne mutlu KKTC’de şehitlik mertebesine erişenlere,

Ne mutlu göğsünü gere gere “Ben Türk’üm” diyebilenlere…